1900’lü yıllarda üst üste gelen yenilgiler, Balkan Savaşları’ndaki hezimetler ve devletin içinde bulunduğu zorluklar kalbi vatan sevgisiyle dolu olan Mehmet Âkif’i çok üzüyordu.
Vatan hizmetinde bulunmayı isteyen Mehmet Âkif’e o yıllarda ülkenin huzuru için önemli ve gizli çalışmalar yapmak amacıyla kurulan Teşkilat-ı Mahsûsa’dan teklif gelir. Harbiye Nezareti’ne (Milli Savunma Bakanlığı) bağlı bu kuruluş fedakâr ve vatansever kişilikleri bünyesinde topluyordu. Bu özellikleri iyi bilinen Mehmet Âkif, Teşkilat-ı Mahsusa adına iki önemli görevi yerine getirmiştir.
Teşkilat-ı Mahsusa Mensubu Olarak İlk Görev Almanya
Birinci görevinde Almanya’nın Berlin şehrine gitmiştir. Burada Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler adına Osmanlı’yla savaşırken Almanlara esir düşen Müslüman askerlere gerçekler anlatmış ve yanlış tarafta bulunduklarını söylemiştir. Mehmet Âkif, Berlin’deki görevini üç ay sürdürmüştür.
Mehmet Âkif aşağıda, bir bölümünü okuyacağınız manzum şiirini Berlin’de yazmıştır:
Korkma! Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi sinede birdir vuran yürek… Yılmaz!
Cihan yıkılsa emin ol, bu cephe sarsılmaz!
Teşkilat’ta Akif’in Yeni Görevi Arabistan
Mehmet Âkif’e verilen ikinci görev 1915 yılının mayıs ayında, Teşkilat-ı Mahsûsa tarafından Arabistan’a gönderilen heyetin İngilizlerin kışkırtmasıyla Osmanlı’ya isyan eden Arap kabilelerine karşılık, sadık kalan Arap’larla görüşmek, onların desteğini almak amacıyla Arabistan’a gitme görevidir.
Çöl yoluyla Arabistan’ın Necid bölgesine kadar giden Mehmet Âkif , burada Arapların ileri gelenleriyle görüştü ve onların desteğini aldı. Dört buçuk ay süren bu görevini de başarıyla tamamlayarak İstanbul’a döndü. Necid Çölleri’nden Medine’ye adlı manzum şiiri bu seyahatin ürünüdür.
Necid Çöllerinden Medine’ye
……………
Boyun bükük, kol açık âsûmâna, göz kapanık;
Ne inliyor o cemâ’at, ne inliyor artık!
Fezâyı dolduran eller ki Hakk’a yalvarıyor;
Yarıp da loşluğu bir müttekâ-yı nûr (ışık desteği) arıyor!
……………
Ne istesin ki, berâberce ben de istemeyim?
Şu ben ki… Her birinin ayrı ayrı kardeşiyim.
Ezelde kaynaşan ervâha (ruhlar) ayrılık var mı?
Cihan yıkılsa bu vahdet (birlik) yerinden oynar mı?
Olunca minberimiz, arşımız, Hudâ’mız bir;
Benim de beklediğim nûr onun da gâyesidir.
………………….
İnâyetinle (yardım) halâs et ki, dalga dalga zalâm (karanlıklar)
İçinde kaynamasın çarpınıp duran İslâm!.