Mehmet Âkif, ikinci kitabı “Süleymaniye Kürsüsünde”yi yayımlamıştı. (1912) Bu eserinde tek başına uzun bir şiir yer alıyordu. Bu şiirinde, İslam dünyasının ve yurdumuzun perişanlığından, halkımızın içinde bulunduğu bilinçsizlik, umursamazlık, ruhsuzluktan bahseder.
8 Ekim 1912’de Balkanlar’da savaş patlak verir. Yunanistan, Sırbistan ve Bulgaristan, Rusya’nın korumasında Osmanlı Devleti’ne savaş açar. Bu savaş milletimiz açısından çok zor günler getirir. Balkanlar adeta kan gölüne döner. Yüz binlerce Türk, Balkan’lardan Anadolu’ya göç eder.
Mehmet Âkif yaşananları korku, tedirginlik ve dehşet içinde takip etmektedir. Bir yandan da içinde fırtınalar kopmaktadır. Artık o, yazı ve şiir yazmakla yetinmemeli idi. Eli kolu sıvayıp, inisiyatif alarak halka koşmalıydı. Birilerinin bunu yapması gerekiyordu.
Akif Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’ne Katılır
İşte bu düşüncedeyken milli birliği sağlamak amacıyla kurulan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’ne katılır. Mehmet Âkif cemiyetin aydınlanma heyetinde yer alır. Çalışmalarına öncelikle gazete ilanlarıyla başlar. Doğru bildiği yolda yürümekten hiçbir zaman çekinmeyen, azimle zorlukların üstüne giden şair sanatını, duygularını, yüreğindeki feryadı bu dava yolunda dillendirmeye karar verir.
Mehmet Âkif halkla camilerde daha rahat buluşacağını düşünerek camilerde vaazlar vermeye başlar. Öncelikle Fatih, Süleymaniye, Beyazıt Camilerinde halkla buluşur. Cemaati birlikte olmaya, orduya yardıma, cihada çağırır. Mehmet Âkif’in camilerde ateşlediği kıvılcım kısa sürede harlanıp, alev alır. Mehmet Âkif’in sesi dalga dalga Anadolu’ya yayılır. Gençlik yıllarından itibaren içinde demlenen milli duygu, görev aşkı, azim, kararlılık, liderlik yeteneği hepsi birlikte harmanlanır insanların yürek tellerini titretir.