“Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerim
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.” (Atila İlhan)
Ve sen yoksan benim üşümem hiç geçmez, çünkü ben tüm varlığımla sana geçmişim…
Böyle diyen bir kişi sevdiğini sadece bir gün mü hatırlar, yoksa 365 gün onunla mı yaşar?
Aşkınızın Kazasına Değil Edasına Bakın!
Sevdiğinizle, sevgilinizle ya da eşinizle aşkınızın hiçbir anını kazaya bırakmayın, edasına bakın.
Kazaya bırakırsanız küçük bir “kaza” ile kaza etme imkanı da bulamayabilirsiniz.
İlla kaza etme düşünceniz varsa, sevginizi, aşkınızı ifade edemediğiniz, gösteremediğiniz günleri ve anları kaza edin ama bugün üzerinize düşenin eda etmek olduğunu unutmayın.
Aşk zaman ile yaşanır, zamanda aşk ile değerlidir. Aşk yoksa zaman durmuştur -yani sıradanlaşmıştır- ama siz akıyor zannedersiniz zamanı.
Zamanı anlamlaştıran aşk değil midir? Eski aşklar gibi aşk yaşayabilmek için aşkı aşkla yaşamak ve insanlardaki aşkı öldürmeye son vermek gerekir.
Ne olursa olsun, demir tavında dövülür misali aşkların edasına bakılmalıdır. Ne denirse densin, ne vaat edilirse edilsin aşklar kazaya bırakılmamalıdır. Kaza yaşanmak istenmiyorsa bugün sevgililerin üzerinize düşen, edadır.
Bir eda edilen aşklara bakın, bir de kazaya bırakılan aşklara bakın. Hangisinin eskiyi daha iyi yansıttığını göreceksiniz. Siz, eda edilene mi, kazaya bırakılana mı aşk dersiniz? Ya da şöyle soralım günümüzde yaşananlara aşk der misiniz?
Eğer derseniz biz de “aşk olsun size” diyelim olsun bitsin..
İlim kesbiyle pâye-i rif’at
Arzû-yi muhâl imiş ancak
Aşk imiş her ne varsa alemde
İlim bir kıyl u kaal imiş ancak der Mevlana.
Aşk gözlerle başlar, kalplere yerleşir, kalp de aşkla beslenir ve güçlenir. Aşkı yaşamayan kalp körelir gider, hissizleşir. Aşkın neticesi olan kalp, aşkı duyup, aşkı tadıp, aşkı yaşamak ister bir ömür. “Ömür boyu aşk” sözü kalp için değil midir zaten?
Kalbi ışıldatmanın, yaşatmanın yolu onu aşk için aşkla beslemekten geçer. Aşklar eda edilip kazaya bırakılmadığı sürece daha da güçlenir. Ama aşklara ara verildiğinde ise zayıflar gider.
Aşk yaşanmıyorsa sadece adı aşktır ve hiçbir tadı yoktur. Aşkın sönmemesi, küllenip gitmemesi yaşanmasına bağlıdır. Yaşansın ki yüreklerdeki ateş hep yansın. Tadı ancak o zaman alınabilir aşkın.
Kalplere tat veren aşk hiçbir zaman verilen arayı kabul etmez. Aşka ara veren aşıklar farkında olmadan kalplerindeki aşkı söndürürler. Söndürürler ve zamanla aşkları küllenir gider. Kendilerinde ateş kalmayınca da dışarıdan başka ateşlerle aşklarını tekrar ateşlemeye çalışırlar. Böylece aşka ara verenler farklı kişilerle aşk yaşamaya başlarlar ama bu İlkinden çok farklıdır. Çünkü bu ateşlenme kalplerinin yanması değil tenlerinin yanmasından kaynaklanır. Ki bu da zaten aşk değildir.
Tamam, aşkın içinde ten sevgisi de olur ama her ten sevgisi insana gerçek aşkı yaşatmaz. Sadece ten sevgisini aşk olarak görmek aşka büyük bir saygısızlıktır. Ama neylersin, kanıksandığı için insanlar ten peşinde koşarak büyük aşk yaşadıklarını zannederler.
Ten peşinde koşup da aşkın tadını aldım diyenlerin nasiplerinde gerçek aşkı yaşamak varsa, bir tenden aldıkları tadın tatsızlığı ile zehirlenmediklerine şükrederler. Nasibinde gerçek aşkı yaşama olmayanlar yaşadıkları çakma aşklarla veda ederler hayata.
Sevenlerin birbirlerine karşı kör yaşamamaları için öncelikle kalplerindeki körlüğü gidermeleri gerekir. Bunun içinde ara ara kalplerindeki birbirlerine olan sevgilerini ölçmeleri, eğer depoları boşalmaya başlamışsa depoyu doldurmak için ne gerekiyorsa, hangi fedakarlık yapılacaksa bundan kaçınmamaları gerekir. Bunun için de sevenler sadece yalnız kaldıklarında birbirlerine aklına gelmemeli, en kalabalıkta ve en yoğunluklarında da birbirlerini akıllarından çıkarmamalıdırlar. Eğer bunu yapmazlarsa birbirlerinin yaşadığını ve birbirlerinin güzellik ve özelliklerini ayrılırken fark eden aşıklar gibi olurlar. Ki bu aşıklara gerçek aşık denmez. Gerçek aşıklar gerçek aşkları yaşayan kişilerdir. “Bir gün çekip gitmeyeceğini garanti altına aldıktan sonra herkes sever, ama emniyet kemerli aşklar gerçek aşk olamazlar” der Kahraman Tazeoğlu. Başka söze de gerek yoktur, sizce de öyle değil mi?
Bütün bunların yani güzel ve özel aşkların, sevgilerin yaşanması için her gününüzün 14 şubat olması dileğiyle…