İlk emri “Oku” olan bir dinin mensuplarıyız. Tarihimize baktığımızda bu emrin hakkıyla yerine getirildiği dönemlerde zirvelere çıkmış, yerine getirilmediği zamanlarda ise eski günlerimizi mumla arar durumlara düşmüşüz. Şükürler olsun ki, son yıllarda ülkemizde kitaba ve okumaya ilgi arttı ve artmaya da devam ediyor. Yeterli mi derseniz kesinlikle hayır deriz. Şunu iyi biliyoruz ki kitap okuma durumumuzun farkında olmamız yeniden dünyaya hükmetme yolunda attığımız büyük bir adımdır.
Az okumamızın sebeplerine geçmeden önce okuma alışkanlığının değerlendirilmesi konusundaki ölçütleri söylemek yerinde olacaktır. Millet olarak aşağıdaki kriterlere göre kendimizi değerlendirdiğimizde az okuyan bir millet olduğumuzu görürüz. Çok okuyan yani kitap kurdu olan okuyucularımızın alınmasın biz yazımızda bireysel okuma durumlarından ziyade toplumsal okuma durumlarımızı değerlendirdik.
Okuma Alışkanlığı Değerlendirilmesindeki Ölçütler
Çok okuyan okuyucu: Bir yılda 21 ve daha fazla kitap okuyan kişi
Orta düzeyde okuyan okuyucu: Bir yılda 6-20 arası kitap okuyan kişi
Az okuyan okuyucu: Bir yılda 1-6 arası kitap okuyan kişi
Okuyucu olmayan : Hiç kitap okumayan kişi
Az Okumamızın Birinci Sebebi: Tembellik
Okumamızın önündeki en büyük engel tembelliğimizdir. Diğer bir ifadeyle “rahata düşkünküğümüz”. Her geçen gün daha da tembelleşiyoruz. Aslında çalışkanlık fıtratımızda var. Lakin her işte olduğu gibi okuma işinde de tembellik zırhına sarılıyoruz.
Kulağımız telefonda, gözümüz televizyonda, elimiz ağzımıza yiyecek taşımakla meşgul, sağ olsun dilimiz söylüyor ağzımıza neler girdiğini, yoğunluktan pencereyi bile açamadığımızdan havasızlığı hissetmiyoruz bile. Tam okumaya başlayayım dediğimiz zaman 40 yıldır olduğu gibi içimizdeki o ses ortaya çıkarak, ‘telefon bekliyorum, okumam bölünmesin deyince başlayamıyorum, normalde biliyorsunuz ben okumayı çok severim.’ Veya ‘şu tartışma programı bir bitsin, hemen başlayacağım, abi adamlar öyle güzel şeyler söylüyorlar ki okumama gerek yok’ aşamasına geçmek çok uzun sürmüyor.
Veya ‘yemekten sonra bir şeyler atıştırıyorum, birazdan okumaya başlayacağım.’ “Hanım tatlı da çok güzel olmuş gerisi var mı? Varsa getir de yiyelim.” Hani okumaya başlayacaktın diyen içimdeki ezik, cılız sese “üstüme müthiş bir ağırlık çöktü, bir güzel dinleneyim Allah’ın günümü bitmiş yarın okurum.” Deyip geçmemi söylüyor içimdeki güçlü ses.
Evet, 40 yaşına gelmiş bir bireyin 20 yıldır kendini kandırmasıdır bu başka bir şey değil. Tembelliğimizin değişik kılıflarla karşımıza çıkması işte bu şekillerde oluyor. Atacağımız ilk adım çok önemli. Bir defa da olsa içinizdeki cılız sese kulak verin. O ses sizi doğru yoldan götürecektir varmak istediğiniz yere. Hem de size güçlü ses kadar vakit kaybettirmeden.
Gelin her şeye rağmen tembelliğimizin kalbine bir kurşun sıkalım ve okumaya başlayalım. 40 yıldır telefondan, televizyondan, yemeden-içmeden taviz vermiyoruz ya bundan sonraki hayatımızda da okumadan taviz vermeyelim.
Az Okumamızın İkinci Sebebi: Ailelerde Okuma Bilincinin Olmaması
Bebeklikten itibaren belli aşı vardır çocuklarımızın. Bu aşıların zamanını öyle bir takip ederiz ki bir gün geçirsek evde kıyametler kopar. Yanlış anlaşılmasın çocuklarımızın aşısına önem vermeyelim gibi bir düşüncede değiliz. Tabiî ki çocuklarımızın gerekli aşılarına hassasiyet göstereceğiz. Dikkat çekmek istediğimiz husus, doktorların telkin ve tavsiye ettikleri aşılara gösterdiğiniz özenin yarısı da olsa eğitimcilerin tavsiyesi olan “okuma aşısı ailede başlar” tavsiyesidir.
Evet, kitap aşısı ailede başlar. Aile bu aşıyı ne kadar erken verirse çocuklarda o kadar etkili olur. Aile kitabı sevecek, kitaba ve kitap okuyana değer verecek, aile bireylerinde kitap okuma alışkanlığı olacak ki çocuklarımızda aşı tutsun.
Aile büyükleri olarak gelin okuma noktasında yen bir sayfa açalım hayatımızda. Çocuklarımıza vakit ayıralım. İşlerimizin yoğunluğu çocuklarımızla vakit geçirmeye engel olmasın. Kendi çocukluğumuzu düşünelim. Babalarımız eve geldikleri zaman mutluluktan uçardık. Onların yoğunlukları, yorgunlukları bizi hiç ilgilendirmezdi. Bizi ilgilendiren onların bize zaman ayırmalarıydı. Ve ayırıyorlardı da.
Günümüzde çocuklarımıza zaman ayırmadığımız ortada. Her gün onlarla vakit geçirelim, oyunlar oynayalım, en önemlisi de onlarla birlikte okuma saatleri yapalım. Benim çocuğum benle vakit geçirmek istemez demeden aşağıdaki hikayeyi okumanızı tavsiye ederiz.
Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki oğlunu kapının önünde beklerken bulmuş.
Çocuk babasına:
“Baba 1 saatte ne kadar para kazanıyorsun?” diye sormuş. Zaten yorgun gelen adam “bu seni ilgilendirmez” diye cevaplamış.
Bunun üzerine çocuk:
“Babacığım lütfen bilmek istiyorum” diye cevap vermiş. Adam,
“İlla ki bilmek istiyorsan 20 dolar kazanıyorum” diye cevap vermiş. Bunun üzerine çocuk,
“Peki bana 10 dolar borç verir misin?” diye sormuş. Adam iyice sinirlenip:
“Benim, senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok hadi derhal odana git ve kapını kapat” demiş. Çocuk sessizce odasını çıkıp kapısını kapatmış adam sinirli sinirli bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder diye düşünmüş aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşmiş ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşünmüş belki de gerçekten lazımdı. Yukarı çocuğun odasına çıkmış ve kapıyı açmış. Yatağında olan çocuğa:
“Uyuyor musun?” diye sormuş. Çocuk,
“Hayır” demiş.
“Al bakalım istediğin 10 doları sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim” demiş. Çocuk sevinçle haykırmış:
“Teşekkür ederim babacığım”
Yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkarmış adamın suratına bakmış ve yavaşça paraları saymış bunu gören adam iyice sinirlenerek:
“Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun?” demiş. Çocuk,
“Ama yeterince yoktu” demiş ve paraları babasına uzatarak:
“İşte 20 dolar, 1 SAATİNİ BANA AYIRIR MISIN?” demiş…
Geleceğimizi güven altına almak istiyorsak çocuklarımıza vakit ayırmak ve onları dolu dolu yetiştirmek zorundayız. Biz onlara şimdi vakit ayırırsak onlar da ilerde bizlere vakit ayırır. Hani güzel bir söz vardır: “Bir baba on evlada bakar, fakat on evlat bir babaya bakamaz.” diye. Evlatlarımızın bizlere sahip çıkması yarın, bizim onlara sahip çıkmamız ise bugündür. Ne ekersek onu biçeceğimizi unutmadan hayatı yaşamamız daha doğru olacaktır.
Bu kutlu mefkure yolunda televizyon ve bilgisayara bakmaktan gözleri kan çanağına dönen çocuklar yerine, kitap okumaktan gözleri kızaran çocuklar yetiştirmek dileğiyle bütün ailelere kolaylıklar dileriz.