Asım’ın Nesli ve Özellikleri?
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez su’n-ı beşer.
Müslüman askerler düşmanın dayanıklı mevzilerini, zırhlarını bir bir yıkar, indirir. İnsanın azmine dayanamaz, yolunu kesemez insan yapısı eserler. Türk askeri de bir nevi sağlam bir inançla bu mevkileri yerle bir etmiştir.
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun-ı bedi’im, onu çiğnetme” dedi.
Müslüman askerlerin göğsündeki Allah inancı, Allah’ın sonu olmayan bir sınır boyudur. Yani o inançlı kalpler Allah’ın bir kalesidir. Şair ikinci dizede Mehmetçiğe Allah’tan gelen bir nidayı seslendiriyor gibidir. Bu nidaya göre Allah: “O benim imanıma sahip olan Müslüman ordunun kalpleri, benim en güzel eserimdir. Onu çiğnetme!” demektedir.
Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Mehmet Âkif, Asım adlı kitabında bir gençlik hayal ediyor. Hak davanın sahibi, kendini bilen, okuyan, öğrenen, geçmişini tanıyan ve ecdadına (dedelerine) saygı gösteren, ilim ve irfan sahibi bir gençlik… Bu gençliğe verdiği isim de Asım’dır.
İşte bu gençliği Çanakkale Muharebesini her ne pahasına olursa olsun kazanan kahraman Mehmetçikte görüyor. Gerçekten bahsettiğim Asım’ın nesli buymuş; namusunu şimdiye kadar çiğnetmedi ve şimdiden sonra da çiğnetmeyecek diyor. Bir bakıma bizlere sesleniyor. O nesilden sonra gelen gençlik ve nesil bizleriz. Bizlerin de çiğnetmeyeceğine inanıyor.
Çanakkale Savaşı’nda Müslüman Askerlerin Savunması ve Duruşu
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar.
O kadar çok ölen olmuştur ki dağlar, taşlar şehitlerin gövdeleriyle, cesetleriyle dolmuştur. Onlar Allah için böyle eğilmişler, ölmüşler, kırılmışlardır. Allah’a inanmak olmasaydı bu şehitler ne için öleceklerdi. Canlar ancak onun uğrunda eğilir ve kırılır.
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Şair Mehmetçiği günahsız ve tertemiz olarak niteliyor. Çünkü Allah yolunda öldürülenler temizdir, temizlenmiştir. Ve bu Mehmetçiklerin her birini bir güneşe benzetiyor. Hilal ise bağımsızlığımızın simgesi beyaz ay yıldızlı al bayrağımızdır. O bayrağın uğruna yani milletimizin bağımsızlığı uğruna bu güneş gibi insanlar canlarını feda ediyor.
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer.
Şair, milleti için canını toprağa veren Mehmetçiğe sesleniyor: Sen o kadar ulvi, o kadar büyük bir fedakârlık yapıyorsun ki; şanlı tarihimizdeki erenler, Fatihler, evliyalar gelip senin alnını öpse, seni tebrik etse buna değersin. Çünkü İslam inancına göre Allah’ın sevgili kullarının takdirini kazanan insanlar da yüce insanlardır. İşte Mehmetçik de onların takdirini kazanmaya layıktır.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i,
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sen canını vererek bu topraklarda Allah’ın dinini, İslam’ı, kurtarıyorsun. Bu yüzden çok büyüksün. Peygamberimizin ordusu da Bedir Savaşı’nda böyle şanlı ve kahramandı. Sen bugün onlara benzedin, onlar gibi şanlı bir ordu oldun.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.
Sen o kadar büyüksün, o kadar yücesin ki, mezarlara sığmazsın. Yani diğer ölüler gibi bir mezar sana yapılamaz. Sen mezarlara hapsedilip de unutulacak bir nefer değilsin. Hatta seni tarihe yazıp da unutmaya kalkışsak unutamayız. Öylesine aşikar, öylesine görünür bir kahramansın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak, ebediyyetler eder istiâb.
Tarih kitabı senin kahramanlıkla alt üst ettiğin, tersine çevirdiğin bu devri anlatmaya yetmez. Seni ancak sonsuzluklar kapsayabilir. Sen sonsuza kadar yaşayacak bir şana ve yüceliğe sahipsin. Tarih kitaplarına seni hapsedemeyiz, o kitaplardan taşarsın.